Novarge Premium
Doğa ile Barışma ve Bir Olma Zamanı: Permakültür

Doğa ile Barışma ve Bir Olma Zamanı: Permakültür

KARİYER

Sürdürülebilir bir gelecek için insanların kendilerini sınırlamaları, doğaya dönmeleri ve doğayla barışması gerekiyor. Doğaya karşı yapılan her hainlik insanlığa felaket olarak geri dönüyor. İnsan – doğa ilişkisini dengelemeye çalışan permakültür sayesinde doğa ile barışabiliriz.

İnsanoğlu sınırsız hayalleriyle sınırlı bir yapıya sahip olan doğayı kucaklamaya çalışıyor ama büyük hırslarla doğayı katlediyor, verimli toprakları beton bahçelerine çeviriyor.  Gezegenin kaynaklarını pervasızca tüketiyor. İşte bu dengesizliği permakültür felsefesi ile en aza indirebiliriz.

Şimdiye kadar insanlık bulunduğu ortamı kendine göre şekillendirmeye çalışmıştır. Permakültür, bunun tam tersini savunmaktadır. Yani permakültür, insan yaşamının doğanın ilkelerine göre biçimlenmesini savunuyor. “Kalıcı” ve “tarım” kelimelerinin birleşmesi ile oluşan permakültür, içerisinde sürdürülebilir tarım, yaşam tarzı, mimari teknikler, ekosistem, yenilenebilir kaynaklar gibi pek çok konuyu içine alan geniş bir kavramdır.

Permakültürün Mottosu

Permakültürün temel felsefesi nedir, sorusuna cevabımız “doğaya karşı değil doğayla hareket et!” olacaktır. Permakültürün tüm sistemi bu cümlede saklıdır. Doğaya dönmek ilkelleşmek olarak algılanmamalıdır. Permakültür, geliştirilen onca teknolojiden kaçış değil hayatımızı, doğanın işlev ve sistemlerin birbirine bağımlılığını gözlemleyip tasarlamaktır.

Teknolojinin ilerlemesi her ne kadar insanlık için faydalı olsa da mevcut sistemlerin çevreye verdiği olumsuzlukları da artırdı. Permakültür; tüm bu olumsuzluklara tepki olarak geliştirilmiş bir sistemdir. Bu yeni düşünce tarzı, doğada halihazırda bulunan tüm sistemlerin bilgilerini kullanıp yepyeni bir yaşam oluşturmayı hedefliyor.

Permakültürün prensipleri

Permakültür kavramını ortaya atan kişi Avustralyalı Bill Mollison ve David Holmgren’dir. 70’lerde ortaya çıkan bu kavramla alakalı bir sistem oturtmak amacı ile bazı prensipler belirlenmiş ve permakültürün sınırları çizilmiştir.

Şimdi Mollison ve Holmgren’in permakültür ile alakalı prensiplerine bakalım:

Yeryüzüne önem ver

Bu geniş prensibe göre canlı ya da cansız olsun fark etmez bütün yaşam sistemlerinin devamlılığı ve çoğalması için gerekli olan tüm şartların sağlanması gerek.

İnsanlara önem ver

İnsan, ihtiyaçları olan bir canlıdır. İnsana önem vermeli ve insanların gerekli olan kaynaklara erişmesi sağlanmalıdır. Çünkü insanın var olması buna bağlıdır. Bu kaynaklar yiyecek, ev, bilgi, iş vs. her şey olabilir.

Nüfusa ve tüketime sınır getir

İnsanların kendi ihtiyaçlarını yönetmeleri gerek. Yukarıda bahsedilen iki prensibin ilerleyebilmesi için vakit, para ve enerji gibi kaynaklar temin edilmelidir.

Bu ‘felsefeyi’ nasıl hayata geçirebiliriz?

Permakültür, zaman içinde oturacak bir felsefedir.  Ama bazı adımların atılması için geç değildir. Her bir insanın ufak da olsa yaptığı bir değişiklik kendi adına küçük ama dünya adına büyük bir adım olacaktır. İşte bu sistemi hayata geçirmek için yapılacak bazı uygulamalar:

- Yağmur suyunu değerlendirmek. Depolayıp yeni sulama sistemleri geliştirmek.

- Biyoçeşitliliğe önem verilebilir yani hayvansal ve bitkisel üretimler aynı dönemde yapılabilir.

- Binalar yeniden tasarlanabilir. Bu yeni binalar atıkları dönüştürme, ekolojik olma ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanma özelliklerine sahip olmalıdır.

- Gübreleme yapmak için kompost sistemler kurulabilir.

- Topraktaki nemi korumak, verimliliği artırmak ve yabani otların büyümelerini azaltmak için toprağın üstü örtülebilir. Malç denilen bu sistemin yapılabilmesi için farklı malzemeler kullanılabilir.

- Yetiştirme yapılırken verimlilik ve kalitenin artması amacı ile birbirini destekleyen, dengeleyen ve uyumlu ürünler kullanılabilir.

Burada bazı örnekler verdik ama bunlar daha da çoğaltılabilir. Atacağımız ufak adımlarla doğanın sınırlı kaynaklarını daha verimli kullanabilir ve dünyamızı korumak için önemli adımlar atabiliriz. Permakültürü hayatımızın bir parçası haline getirebilmek çok da zor değil…

 

Yorum Yaz

Benzer İçerikler